Translate

6 Aralık 2016 Salı

5. Bölüm

Şimdi yine hikayeme dönelim.
Doktor randevusunda kalmıştık. Üç ay boyunca bekledim bu randevu için. Beklentilerim çok büyüktü, ne de olsa bu doktor Türkiye'nin en iyisi. Beni kesin iyileştirirdi, insan boşuna alanında "en iyisi" olmuyor yani. Kalktık İzmir'den uçağa atladık gittik İstanbul'a.  Doktor sonuçlarıma şöyle bir baktı ve dedi ki " Senin için yapacak hiçbir şeyim yok. Bu hastalıktan ölmeyeceksin ama sürüneceksin hatta ölmeyi dileyeceksin "  Bana ağrı kesici verdi ve yolladı. (Şimdi doktoru savunmak için 1989 yılında gerçekten şimdiki ilaçların olmadığını söylemem gerek). Muayene odasından çıktım. Şok olmuştum. Üç ay bekle ve olanlara bak. Ne diyor bu adam ya...  yapacak bir şey yokmuş. Bu nasıl olur? Daha 25 yaşındayım.. ne demek sürüneceksin, ne demek ölmeyi dileyeceksin. Tabi bunun içindeki iyi bir haber de saklı:  bu hastalık beni öldürmezmiş, sağ olun var olun, içime su serptiniz.  Senelerce kızdım bu doktora benimle böyle konuştuğu için. Şimdi anlıyorum ki hayatımı özetlemiş.
Düşünsenize daha hala isyan ve kızgınlık evresindeyken bunları duyuyorsun. Türkiye'nin en iyisi sana bu işin ucu bucağı, sonu yok diyor. Tabi ki her kızgın ve isyankar hastanın yapacağı gibi doğru depresyon evresine dalarsın. Hem de ne dalmak. 

Depresyonumu hakkıyla yaşarken kızım bir yandan büyüyor. Bir gün kızıma baktım ve bir anda bir değişim oldu bende. Resmen gözümün önündeki ve de ruhumu kaplayan perde kalktı. Bu çocuğun ne günahı var dedim. O dünyaya gelmeyi kendi istemedi ki,  ben istediğim için burada ve her şeyin en iyisini hak ediyor. İşte o an kararımı verdim, elimden geldiğince "normal" ve de "fonksiyonel"  bir anne olmalıydım.

Yol ayrımı
Bir anda kendimi yol ayrımında buluverdim. İki seçenek vardı önümde
1)  Teslim ol
Ağrılarıma  ve hastalığıma teslim olacağım. Bir kenarda hiç kalkmadan yatacağım. Ağrılarım o kadar korkunç ki sadece kafamın derisi acımıyor. Onun dışında etim kemiğim kaslarım hiç ara vermeden her yerim ağrıyor.... her gün her saat her  dakika. 24 saat 365 gün aralıksız ağrı. Aldığım her nefes sanki milyonlarca iğne yolluyor bedenimin her yanına. Giyinmek, oturduğun yerden kalkmak dişimi fırçalamak bir işkence. Kendimi tekrar ettiğimin farkındayım ama daha iyi anlayabilmeniz için gerekli bu.
Sadece ruhumu rahatlatmak için kendimi öldürme fantezileri kuruyorum. Hep değişik değişik senaryolar. Hani artık dayanamazsam  ölüm beni kurtarır düşüncesi bana teselli oluyor. Ne de olsa Türkiye'nin en iyi doktoru bana bunun sonunun olmadığını açık açık söyledi. Ölürsem ağrılar da biter ve game  over. Ölüm paklar beni... bu düşünceler nedense bana hep devam etme gücü vermişti. Diyelim ki artık dayanamaz hale geldin ve kendini öldürdün, hastalığa kendince çalım attın... ama önemli bir konu var ortada:  kızıma ne olacak? Doğduğu andan beri tek bildiği acıların kadını timsali yarı fonksiyonel bir anne. Bu yeterince büyük bir ceza değilmiş gibi, bir de intihar etmiş bir annenin travmasını da mı yükleyeceğim onun küçücük omuzlarına...  imkansız. O halde # diren Tülay.

2) İlla ki bir yol vardır
Diğer seçenek hiç ama hiç kolay değil. Şimdi böyle bir kenarda yatarak ömür mü geçer? Geçmez tabi ki. Hadi kenarda yatmayı tercih ettin diyelim, bu durum seni başka insana bağımlı kılar. Doktor bundan ölmeyeceğini söylemişti. Kim bilir kaç yıl yaşayacaksın. Kim bilir kaç yıl başkasına bağımlı kalmayı kabul ediyorsun. Bakalım o başkası da kabul ediyor mu bunu?  Şimdi ayağını kırsan, alçıya alırlar. 4-5 hafta  çevrendeki herkes, çocuğun ve eşin sana özenle bakarlar. Ama bu süre 20 - 30 yıl olsa durum aynı mı olur? Hiç sanmam. Bana göre merhametin de empatinin de bir son kullanma tarihi vardır. Sonsuza kadar başkalarının merhametine güvenemezsin bence. Bu nedenle tek geçerli yol mümkün olduğunca fonksiyonel halde kalmaktır. Hayata tutunmak gerek. Sen hayata tutundukça hayat da sana tutunur.

Sevgiyle kalın 😊
Tülay Okcu


1 yorum:

  1. Hayatın sınavı her zaman çoktan seçmeli değil :(

    Bravo güçlü kadın

    YanıtlaSil