Translate

5 Aralık 2016 Pazartesi

4. Bölüm

 Bir şekilde yas tutmaya benziyor bu durum. Sağlıklı olduğun günlerin yasını tutuyorsun.

Yas tutmanın dört evresi varmış:

1) şok ve inkar
bir hissizlik dönemi diye anlatılır
Doğrudur. O dönem seni ilgilendiren tek şey bedeninin durumu, hatta bütün düşüncelerinin önüne geçiyor. Başka hiçbir şey seni ilgilendirmiyor. Bebeğini seviyorsun tabi ama olduğu kadar. Eşine, diğer sevdiklerine karşı umursamaz bir tavır alıyorsun. Başkalarının sevinç, üzüntü ve endişesine sanki buzlu bir camın arkasından bakıyorsun. İlkel beyinin salt hayatta kalma savaşı veriyor, sürekli teyakkuz hali var. Bu ağrı sistemini tamamen eline geçirmişken sağlıklı düşünemiyorsun. Korkudan ve ızdıraptan beynin uyuşmuş bir halde, duygularla uğraşacak hiç halin yok. Bir yandan da inkar ediyorsun. Yok canım benim başıma gelmez ki. Neden gelsin. Bir hata olmuştur. Dedikleri kadar kötü değildir, onlar ne biliyor ki.

2) Kızgınlık ve İsyan

Evet, çok ama çok kızıyorsun. Bu neden benim başıma geliyor?  Bunu hak edecek ne yapmış olabilirim?  Bedenim bana bunu neden yapıyor? Hayat mı bu diyorsun. Kımıldayacak halin yok ama işler seni bekliyor. Sağlıklı insanların düşünmeden yapabildiği  her şey senin için aşılması gereken bir engel oluvermiş kısa sürede. Ellerin tutmuyor doğru dürüst, yürümekte zorlanıyorsun. Kavanozu açamıyorsun ve bunun için komşuya gidiyorsun. Giyinip soyunmak; tuvalette donunu yukarıya çekmek, kaynar çaydanlıktan bir bardak çay koymak; buz dolabından tencere çıkarmak; saçını taramak; dişini fırçalamak; kapıyı açmak her şey ama her şey senin için aşılması gereken bir engel. Bakkala gidip gelmek 5 dakikalık  işken yavaş yürüdüğün için yarım saatini alıyor.  Düşünün hiç hareket etmeyince zaten korkunç ağrı içindesin, ama tuvalet, yemek ve öz bakım gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundasın. Ama her hareketin ağrını ikiye katladığını bilince o hareketlerden de korkmaya başlıyorsun.  Günlük işleri kotarmak için olağanüstü çaba sarf ediyorsun. Sanki piramitleri tek başına inşa etmiş gibi yorgunsun ama gerçekte sadece bir kap yemek pişirip bakkala gitmişsin. İnsan buna isyan etmeyip de ne yapsın. Bütün günün kızgın geçiyor. Kendi çaresizliğine kızıyorsun. Bedenine kızıyorsun, seni bu hale düşürdüğü için. Kızıyor da kızıyorsun...


3) Depresyon

Kendini boşlukta gibi hissediyorsun, çünkü çektiklerini sen çekiyorsun , tek başına. Kendini çok yalnız hissediyorsun. Kimse seni anlayamıyor. Zaten bütün gücünü günlük işler ya da salt var olma çabası tükettiği için, dışarı çıkıp sosyal çevrenle ilgilenemiyorsun, onlardan uzaklaşıyorsun. Dünya'da neler olmuş, arkadaşların sevdiklerin ne alemde olduğu umurunda değil. Zaten sen bu kadar kötü durumdayken dünya hala nasıl döndüğüne şaşıyorsun. Senin gözünde hayat bitmiştir. Sadece çile dolduruyorsun.

4) Kabullenme

Ah keşke bir sihirli değneğim olsa da bütün yas tutanları hemen bu evreye ışınlayabilsem.  Kabul etme evresi candır. Aklın başına geliyor. Ben ne yapıyorum ya diyorsun. Sadece bir kere yaşıyorum. Kendime hayatı zehir etmek niye. Şöyle bir silkeleniyorsun. Hani çok klişe laf vardır ya "hayat sana limon veriyorsa limonata yap" diye öğüt verir, onu yapıyorsun. Madem durum bu, o halde bu rahatsızlığa rağmen ne yapabilirim; madem bu rahatsızlık benim parçam ve öngörülen sonu yok mümkün olduğunca normal bir hayat yaşayabilmek için neler değiştirmem gerek diye düşünmeye başlıyorsun.



Ama tabi ki bunların cevabı az sonra. Şimdi yine hikayeme dönelim.

Sevgiyle kalın 😊
Tülay Okcu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder